Geçmişten gelen dokunuş


Anneannemi aramak isterken cep telefonumda dedem olarak kayıtlı numarayı çeviriyorum. Yıllar önce anneannem değil de dedem diye kaydetmişim numarayı nedense. Dedem öleli üç seneyi geçti ama o numara telefonumda hala dedem diye kayıtlı. Böyle olmaya devam ettikçe sanki bir gün telefonu çevirdiğimde açan kişi dedem olacakmış gibi geliyor. Telefonun ucundan her an sesi duyuluverecekmiş gibi, istediğim an ulaşabilecekmişim gibi, bir telefon kadar uzağımda. 

Aynı şeyi artık görüşmeyi bıraktığım eski arkadaşlarım için de hissediyorum. Yakın arkadaşlar belki de dostlardık, ama zaman içinde şu ya da bu şekilde hayatlarımız farklı yerlere gitti. Görüşmeler önce seyrekleşti, sonra da yavaş yavaş kesildi. Ya da birdenbire hoop diye hayatımızdan çıktık birbirimizin. Çünkü arkadaşımla birbirimizi hala eskisi kadar sevmemize rağmen artık birbirimizden eskisi kadar hoşlanmıyorduk. Hangisi daha üzücü inanın hiç karar veremiyorum. İşte ben aynı şeyi eski arkadaşlarım için de yaşıyorum. Telefon rehberimde isimleri kayıtlı olduğu sürece eskiden olduğu gibi canım istediği an onlara ulaşabilecekmişim gibi geliyor. Bir gece yarısı canım sıkıldığında "naber" diye laf atacağım mesela, onlar da cevap verecek ve belki de dünyanın en saçma ama mantıklı bir sohbetine başlayacağız. Güleceğiz, dertleneceğiz, mutlu olacağız, üzüleceğiz. 

Geçmişten gelen bu dokunuşlar huzurlu hissettiriyor bana nedense. Artık var olmayan bir zaman diliminde mutlu olduğumu hissettiriyor. İstesem ışık hızı ile o zaman dilimine geri dönebilecekmişim hissi yaratıyor. Tıpkı bir zaman tüneli gibi.

İnsanlar eskiden çok sevdikleri insanlarla tartıştıklarında, artık onları eskisi gibi sevmediklerini hatta nefret ettiklerini düşündüklerinde bu zaman tüneline bir girip bakmalılar. Anne babalar artık bir yetiştin olan çocukları o büyük hatayı yaptığında, çocuklarını asla affetmeyeceklerini düşündüklerinde onu ilk bebeklik zamanlarında ne kadar sevdiklerini hatırlamalılar, hasta olduğunda geçirdikleri uykusuz geceleri. İki kardeşin yolları bambaşka yönlere gittiğinde, küçüklüklerinde nasıl birbirlerinin en yakın arkadaşı olduklarını, en küçük ve aptal hallerini bildiklerini ve birbirlerinin nasıl en büyük sırdaşları olduklarını hatırlamalılar. İki iyi dost artık kanlı bıçaklı birer düşman haline geldiğinde, ilk tanıştıkları zamanlarda nasıl birbirlerini yıllardır tanıyormuş gibi hissettiklerini ve ne kadar güzel şeyleri paylaştıklarını hatırlamalılar.

Hatırlamak çoğunlukla bizi yaklaştırıyor birbirimize aslında, hatırlamaktan korkmayın.

Tıpkı Çemberimde Gül Oya dizisinde Yurdanur'un çocukluğunda boyunu ölçtüğü kapı kenarına bakarak babasına söylediği replikteki gibi:

"Bu kadarcık şey mi baba bizi ayıran?"



top