Kağıttan gemiler üzerine


Birkaç gün öncesinde yine ansızın New York'a gitme isteği ile doldu içim. Çok hüzünlü olduğumda mı böyle oluyor yoksa çok mutlu olduğumda mı kestiremiyorum bazen. Rüyalarımda sokaklarında fütursuzca gezdiğim bu şehri hep özleyeceğim galiba. MoMA'nın penceresinden akşam ışığında karlı sokaklarını seyretmeyi, Rockefeller'da hafif hafif yağan karın altında buzda kaymayı, Brooklyn Bridge, sokak sosisçileri, efsane müzikalleri, ışıklı tabelaları ile Times Square, devasa Central Park...

Sonra bir rüya gibi Sleep No More... Ah Sleep No More...Orada üç saatlik bir rüya gördüm ve sonra uyandım. Bir daha hayatım eskisi gibi olmadı. Rebecca'da dediği gibi: "Last night, I dreamt I went to Manderley again..." Hala o rüyayı görmeye çalışıyorum bazen.

Porter karakteri avucunda tuttuğu alyansa hüzünlü gözlerle bakıyor, uzaklara dalıyor. Ağladı mı gerçekten? Sonra önündeki kağıtlardan bir gemi yapıyor. Düşünceler içerisinde gemiyi seyre dalıyor. Sonra yanındaki kutuya bırakıveriyor gemiyi. Eğilip kutuya bakıyorum, belki yüzlerce kağıttan gemi var kutuda. Kimin içindi ki diyorum. Peki ya neden? Konuşabilsem sorardım, konuşabilsen anlatırdın. Eminim... Sonsuzda olmak istemek böyle bir şey galiba, o anda sonsuza dek hapsolmayı umut etmek...

Herkesin kağıttan gemileri kadar umudu var hayatında. O gemiler su alır ve batar çoğunlukla, belki yolun başında belki de tam sonuna varmak üzereyken. Daha sağlam olsun diye uğraşırız bazen, çaba sarfederiz. Ama yine batar ya sonunda insanın kalbine ok saplarcasına. İşte dünya ne kadar acıtsa da yeni yeni kağıttan gemiler yapmaktan hiç vazgeçmeyen insanlar sayesinde güzel bir yer. Öyleyse kağıttan gemiler yapmaktan hiç pes etmeyen o güzel insanlara gitsin bu yazı da :)





top