Kişisel INlerim ve OUTlarım



Dün gece kendi kendime yine düşünürken - ki son zamanlarda neredeyse sürekli yaptığım şey bu. Ee insan boş olmaya görsün. Umarım sonum malum sözdeki gibi olmaz. (Düşün düşün, ...tur işin.) - hayatımdaki IN ve OUTlara kafa yormaya başladım. Şu aralar hayatımda önemli olmaya başlayan şey şunlar, önemsizleşen şey şunlar vs. gibi. Bunun akabinde de bir blogum olduğu aklıma geldi. Evet sadece iki tanecik yazım olan şirin, "güzel ve yalnız" blogum. Madem böyle INler OUTlar falan kafa yordum, bloguma neden yazmayayım dedim.

İşte şu aralar gündemimde olan kişisel INlerim ve OUTlarım:

kariyer.net - OUT ------ relax takılmak - IN 
İstanbul - OUT ----------- İzmir - IN 
R&B - OUT --------------pop ve alaturka - IN 
roman - OUT ------------- şiir - IN 
çay - OUT --------------- kahve - IN 
dizi izlemek - OUT -------- film izlemek - IN 
Coco Mademoiselle OUT -- YSL Cinema - IN

Yukarıda da belirttiğim gibi, kariyer.nette iş aramak ve her gün deli gibi takip etme günlerimi artık geride bıraktım. İşsizlik de artık baydı, sürekli görüşmeler için İstanbul'a gidip gelmekten ve bir sonuç elde edememekten çok sıkıldım. Bir süre relax takılıp, anı yaşamak istiyorum. Gezgin modda takıl takıl bir yere kadar. Eee tam da bu sebepten İstanbul da artık OUT. Yılbaşında bir haftalığına İzmir'e gidiyorum. Dolayısıyla İzmir IN :)

Geçtiğimiz haftalarda bir R&B deliliği sarmıştı bu bünyeyi, Lady Gaga, Beyonce falan dinliyordum. Ama bu hafta Sertab Erener'in yeni şarkısı "Açık Adres"le birlikte popa kaydım yeniden. Aynı zamanda Zülfü Livaneli'nin "Bu Benimki Sevda Değil" şarkısı da çok sıklıkla dinlediğim şarkılardan. Yani artık R&B de OUT.

Bu çılgınlık kısa sürdü. En son okuduğum İskender Pala'nın "Katre- i Matem" adlı romanı içinde şiirsellik de mi barındırdığından bilinmez, şiirlere taktım yine bu ara. Bana arada fazlaca gelir zaten şiir okuma isteği. Bu aralar en fazla hoşuma giden şiirse; Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Bir Adın Kalmalı" şiiri. Özellikle şu kısmı çok güzel:

"Yine de bir adın kalmalı geriye,
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde,
Aynaların ardında sır,
Yalnızlığın peşinde kuvvet.
Evet nihayet,
Bir adın kalmalı geriye,
Bir de o kahreden gurbet.
Beni affet.
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç."

Yaz ve sonbahar günleri boyunca sürekli içtiğim ve vazgeçemediğim çay, bu aralar yavaş yavaş yerini kahveye bıraktı. Neyse arada değişiklik güzeldir. Az önce boş boş takılan bir insanım demiştim ya, boş takılmamdan mütevellit diziler hayatımın - ne yazık ki - önemli bir parçası durumuna gelmişti. Artık biraz daha filmlere kaydırdım bu ilgimi. İzlenmek için beni bekleyen filmlerim mevcut elimde. "Das Experiment" ve "Don't Say A Word" bunlardan iki tanesi. Sinemada ise en son "Adını Sen Koy"a gittim. Beklentilerimi çok fazla karşılamayan bir filmdi, ama iyi vakit geçirmek isteyenler gidebilir. Eskişehir manzaraları izlenmeye değerdi en azından.

Son olarak; uzun bir zamandır kullanmakta olduğum parfümümü değiştirmeye karar verip yeni bir parfüm arayışına düşmüştüm. "Coco Mademoiselle" çok güzel bir koku ancak insan yenilikler arıyor sürekli :) En son "YSL Cinema"da karar kıldım. Kış günleri için ideal. Şu an yeni kokumla mutluyum.

Yeni INler OUTlar olursa yazmaya devam edeceğim, tabi bir de bir blogum olduğunu hatırlarsam. Kalın sağlıcakla... :)

The Bucket List



Eveet... Başlığın nerden geldiğini tahmin edersiniz. Geçen sene izlemiştim bu filmi: "The Bucket List"i. Ölmek üzere olan iki adamın ölmeden önce yapmak istediklerine ilişkin uzuun bir liste yapmaları ve o listedekileri sırası ile uygulamaları üzerineydi filmin konusu. Aslında bu konu bana yabancı değildi. Yani her insan hayatının belli dönemlerinde "To Do List" yapma ihtiyacı hissetmiştir, ama kaçımızın bunu gerçekten gerçekleştirdiğini düşününce insan üzülüyor.

Filmi izledikten sonra da üniversite arkadaşlarımla -ki okulu bitirmemize de az bir zaman kalmıştı- en azından okulu bitirmeden yapmamız gereken şeylere ilişkin bir liste yapalım diye konuştuk. Düşünsenize, insan hayatta kaç kez üniversiteye gelir ve üniversite öğrencisi olur ki? İlginç olacağını düşündüğümüz ve ileride üniversiteyi hatırlayınca mutlu olacağımız anılar oluşturmak istemiştik kendimizce. Ama ne yazık ki, daha önce de pek çok yapmak istediğimiz şey gibi bunu da gerçekleştiremeden üniversite bitti.

Tüm bu bahsettiğim şeyleri de, geçen gün tesadüfen liseden bir arkadaşımla geçen bir diyalogumuz sayesinde hatırladım. Konumuz "Ölmeden önce yapılacak kaç şey var?"dı. Ben de üniversiteye ilişkin yapmayı planlamış olduğumuz listeden bahsettim. Arkadaşım üniversiteyi henüz bitirmemiş olduğu için kendisi için böyle bir liste yapmamı rica etti ama ne yazık ki üzülerek söylüyorum, onun için böyle bir liste -en azından şimdilik- yapamayacağım. Çünkü, kendim için de daha faydalı olacağını düşündüğüm "Ölmeden önce yapılması gerekenler" listesi yapmaya karar verdim. Bu listedekilerin çok küçük bir kısmını, kendi hesabıma gerçekleştirdiğimi düşünüyorum ama yine de bir tavsiye olarak yazıyorum:

Ölmeden Önce Yapılması Gereken Şeyler (bence :)):

1. Evcil hayvan beslemek.
2. İstanbul'da iki köprü arasındaki sahil yolunda yürümek. (Ya da herhangi bir sahilde uzunca yürümek.)
3. Waffle yemek. :D:D
4. White Chocolate Mocha içmek.
5. Üniversitede okumak.
6. Çok güzel bir havada, gezmek için okulu ekmek.
7. Denizde yüzmek.
8. Çıplak ayakla toprakta yürümek.
9. Küçük Prens'i okumak.
10. Notre Dame De Paris müzikalini izlemek.
11. Karaoke yapmak. Kimseye aldırmadan iğrenç sesinle şarkı söylemek.
12. Yorulana kadar dans etmek.
13. Çok sevdiğin bir enstrümanı çalmayı öğrenmeye çalışmak.
14. Artık eski bir haberleşme şekli bile olsa, çok sevdiğin birine mektup yazmak.
15. Yalnız başına sinemaya gitmek. (Ben yaptım çok güzel oluyor :p)
16. Tiyatroya gitmek.
17. Uçurtma uçurmak.
18. Tuttuğun takımın maçına gitmek.
19. Sadece fotoğraf çekmek üzere dışarı çıkmak.
20. Bisiklete binmek.
21. Salıncakta sallanmak.
22. Yalnız başına tatile gitmek.
23. Bir defa olsun yurtdışına çıkmak.
24. Gemiye binmek.
25. Sessizliğin sesini dinlemek.
26. Bir gece sabaha kadar hiç uyumadan oturmak.
27. Güneşin doğuşunu izlemek.
28. Günlük tutmasan bile, bir kez olsun içinden geçenleri kağıda dökmeye çalışmak.
29. Şiir yazamasan bile en azından bunun için bir kez deneme yapmak.
30. Hayatta gerçekten sevdiğin tüm insanlara en azından bir kez "Seni seviyorum" demek.
31. Aşık olmak.
32. Çok sevdiğin bir sanatçının konserine gidip, tüm şarkılara avazın çıktığı kadar eşlik etmek.
33. Hafif yağan yağmurda yürüyüşe çıkmak.
34. Kardan adam yapmak.
35. Üzerinin kirlendiğine aldırmadan çimlere yatmak.
36. Sokakta hiç tanımadığın birine sırf iyilik yapmış olmak için iyilik yapmak.

Kişisine göre de değişir bu maddeler, ancak benim şimdilik aklıma gelenler bu şekilde. Aklıma geldikçe elbette eklemeye devam edeceğim. Bakalım kendim, ölmeden kaçını gerçekleşetirmiş olacağım bu listenin?


Son sınıf: bir dönemin sonu!



Haziran ayının sıcak nefesini insanların ensesinde hissetirmeye başladığı şu günlerde, öğrenciliklerinin son demlerini yaşayan insanları da bir mezuniyet telaşı almış durumda. Orta okul ve lise son sınıf öğrencileri, gelecekte gitmek istedikleri okullara ilişkin hayaller kurarlarken; bu durum üniversite son sınıf öğrencileri için daha farklı. Hayatlarında yapmayı en iyi bildikleri iş olan öğrencilikten, bir anda emekli konuma düşecek olan öğrenciler için bu durumun alışılması zor olduğu çok açık. Üstelik sene başında patlak vermiş olan ekonomik kriz de gelecek konusunda duyulan endişeleri katbekat artırmakta. İleride nasıl bir işim olacak, istediğim gibi bir iş bulabilecek miyim, ya da daha da önemlisi herhangi bir iş bulabilecek miyim soruları kafaları kurcalayıp duruyor.

Bunca sene eğitim almış ve üstelik oldukça iyi üniversitelerden mezun olacak olan bireylerin böyle düşünceler içerisinde olması şüphesiz, ülkedeki durumun vehametini gözler önüne sermeye yeterli. Her sene üniversitelerden mezun olan binlerce kişi iş arayadursun, yöneticilerimiz de sağolsun yeni yeni üniversiteler açarak bu iş arayan yığınına yenilerini ekleme çalışmalarına tam gaz devam etmekteler. Bakalım kazanan taraf kim olacak, merakla beklemekteyiz. Aa pardon, halkımız her halükarda kaybeden olduğuna göre az mı çok mu kaybedeceğini bekleyip göreceğiz artık.

Oysa ne zorluklarla girildi okumak için o üniversiteye. Girmek zor, bir kere girilince nasıl olsa okunur diye düşünenler oldukça büyük kayalara tosladılar. Zira o zamanlar hiç kimse "Üniversitede çalıştığım kadar ÖSS için çalışmış olsam ÖSS 1. olurdum." diyen yol göstericilerini dinlemedi. Sonuç: düşük ortalamalar, sosyal insanlar (tamam çok değil belki ama bir parça) oldu. Yine de sosyallik adına yapılmaya çalışılanlar da takdire şayandı. Üniversite öğrencileri -tabi ki yüksek lisans yapmayacak olanlar- uzun yıllar süregelen öğrencilik hayatlarına noktayı koymaya hazırlanırken, öğrencilik anıları da bir bıçak gibi kalbe saplanıveriyor ne yazık ki :p İyi de olsa kötü de olsa bu bir döneme son noktayı koyuş. Pervasızca derslerden kaçışlara, aklına estiği gibi giyinmeye, sabah okula geç gitmeye, bitmek bilmeyen proje dolu gecelere, sınavdan önceki gece sabahlamalarına, kantin molalarına, geceler boyu kahve tüketimlerine ve okul çok boğduğu dönemlerde ansızın geliveren alıp başını gitme isteğine...hepsine bir son. Hüzünlü, hüzünlü olduğu kadar bir o kadar da mutlu bir son. Ne derler bilirsiniz; her şeyin bir sonu vardır ama sonlar da her zaman bir parça da olsa acı verir. Sözün ikinci kısmı bana aitti, tamam itiraf ediyorum :) Üniversitenin beni tüm deli etme çabalarına rağmen, akıl sağlığım yerinde bir şekilde (en azından ben öyle düşünüyorum) ayrılıyorum bu kurumdan. Her şeye rağmen, her şey çok güzeldi ve her dakikasına değdi. Ama yeniden üniversite okur musun deseler, cevabım: Kesinlikle hayır! (Neyse, ben yine de bir düşüneyim :p)


top