Bir insanı tanımak


İnsan tanımayı seviyorum. Bahsettiğim şey tanışık olduğun insan sayısını artırmak, daha fazla sosyal çevreye girmek, daha çok tanınmak değil. Gerçekten insan tanımaktan bahsediyorum. Geçenlerde bir arkadaşım "Beni tanıyabilen nadir insanlardansın." dedi. Böyle hissettirmiş olmak hoşuma gitti.

Hayatım boyunca hiçbir zaman çok fazla arkadaşım olsun, kalabalık bir çevrem olsun, herkes beni sevsin gibi bir derdim olmadı. Gerçekten hoşlandığım insanlarla vakit geçirip, hoşlanmadığım insanlardan uzak durmaya çalışırım genelde. Yavaş yavaş tanımaya gayret ederim insanları, özümseyerek. Derine indikçe çok çok farklı bir insan bulabiliyorsunuz karşınızda. Kimseyle paylaşamadığı bir şeyini paylaşabiliyor mesela sizinle ya da o paylaşmasa bile siz anlayabiliyorsunuz. O insanın hayatına dokunuyorsunuz, onda bir iz bırakıyorsunuz belki, o da sizde. Tanıdıkça daha çok parçanız oluyor, hayatınıza giriyor, daha çok bağlanıyorsunuz. Bu noktada yaptığı bazı şeylerin diğer insanlarınkinden daha çok can acıtabilme riski oluyor. Ama hiç önemli değil bu, Küçük Prens'te de dediği gibi: "İnsan evcilleştirilmeyi kabul etti mi göz yaşlarını da göze almalı."

Günlük hayatta insanların büyük çoğunluğunun tutumlarının karşısındaki insan ve insanlara göre değiştiğine inanırım. Kimisine karşı anaçtır, kimisine karşı duygusal, bir başkasına karşı agresif, ondan başka birine karşı eğlenceli... Herkes herkese karşı aynı tutumu sergilemiyor sanki. Rol yapmıyoruz ama sadece belli bir tarafımızı ön plana çıkarıyoruz, belki de karşımızdakinin görmek istediği tarafımızı ya da birbirimizi tamamlayacağımıza inandığımız tarafımızı.

İşte insan tanıyınca, derinlere indikçe o insanın diğer taraflarını da görme şansı oluyor. Hiç tahmin bile edemeyeceğiniz taraflarını. Dediğim gibi insan tanımayı seviyorum. Nadiren karşıma hoşlanmadığım bir karakter çıkabiliyor, görmezden geliyorum onu da. Hayatımdaki insanlar açısından şanslıyım, seviyorum hepsini!



top