Farkındalık üzerine...




Seçim arası uzun zamandır okumak istediğim George Orwell'in 1984'ünü nihayet bitirebildim. Zaten psikolojimin düzelmesine hiç de yardımcı olmayan ülkenin durumunun üzerine bir de 1984 pek de iyi gelmedi açıkçası. Bize çok da uzak olmayan bir dünya gördüm orada, hiç de güzel olmayan bir dünya. Tüm dünyanın şöyle bir güzel silkelenip kendine gelmesinin tam da zamanı olduğunu söyleyen bir dünya. Ama dünya duymuyor ki, güç savaşlarıyla fazla meşgul. Biz bireyler olarak farkında olursak ve silkelenirsek belki bir derken iki derken bir bakmışız tüm dünya farkında olmuş. Çok mu hayalperestim? Bilmem ki...

Bu konulara böyle derinlemesine girmişken bir arkadaşımın yıllar önce yazdığı ve bana yeni gönderdiği aşağıdaki yazısını paylaşmazsam olmazdı doğrusu. 

"Hayatlarımız tıpkı parmaklıkların arkasından satranç oynamak gibi basmakalıp ve itaatkar.

Hayat adına yaptığımız küçük hamlelerden mutlu oluruz çoğu kez, ama nerede olduğumuza bakmayız ya da ne kadar hür olduğumuza. Bilinçaltına bastırılmış gerçek hayatlarımızı ararız satranç taşlarında. Sadece bize izin verilen alanda, bize izin verilen kurallarla kurgulamaya çalışırız sahte hayatlarımızı.

Parmaklıklar arkasında oynanan satrançta kazanma ya da kaybetmenin bir farkı yoktur. Aradaki fark illüzyondan ibarettir. İllüzyon göz yanılgısı, bir aldatmacadır. Tıpkı bize sunulan hayatlarımız gibi.

Parmaklıklar ardında oysa ki kim olduğumuzu düşünmeliyiz, neler yapabileceğimizi. Bizi tutsak edecek kadar bizden çekinenler kadar farkında olmalıyız özümüzün ve gücümüzün. Kabullenmek yanlış, susmak hata, boyun eğmek suç… Direnmeliyiz süregelen köhnemiş kurallara, zorbalıklara, zalimlere, yozlaşmaya, esarete, emperyalizme, emeğin yabancılaşmasına…

Bunun ilk adımı ise aslında satranç oynayan değil de bir piyon gibi yönlendirildiğimizi anlamakla başlar.

Hoş geldin farkındalık!!!"

Teşekkürler Uygar :)




top