Biricik ve eşsiz deneyimlerimiz


Zaman çok hızlı geçiyor. Çoğunlukla ömrümü haftasonlarını bekleyerek geçirdiğim hissine kapılıyorum ve bu beni üzüyor. Yani aslında şu kısmı üzüyor: Ben ömrümün 5/7'lik kısmından o kadar sıkılıyorum ki bir an önce 2/7'lik kısmı gelsin istiyorum. Sonra haftasonu da göz açıp kapayıncaya dek geçiyor. Sonra yeni bir hafta, yeni bir ay, yeni bir yıl...

Önceden de bu kadar hızlı mı geçerdi bu zaman sahi? Bugün bir arkadaşımla bu konuyu irdeledik uzun uzun. Bilim insanlarının bilimsel verilere dayanarak ortaya koyduğu bir gerçek var ki dünyanın dönüş hızı her geçen gün biraz daha artıyor. Dünyanın dönüş hızı arttığı için de günler daha hızlı geçiyor. Yani biz 2014 senesinde yaşayan insanlar için zaman, örneğin günümüzden 200 sene önce yaşamış insanlara göre daha hızlı geçiyor.

Zamanın bir de algıya göre değişen göreceliliği söz konusu tabii ki. Günlük rutin hayatımıza devam ederken bir haftamız jet hızı ile geçip giderken, daha önce görmediğimiz bir şehre tatile gittiğimizde geçirdiğimiz bir hafta sanki bir aymış gibi gelir. Çünkü insan daha önce karşılaşmadığı deneyimleri yaşarken hiçbir ayrıntısını kaçırmamak için detayları belleğine ince ince kazırmış. O deneyimi bir kez yaşayıp, belleğine kaydettikten sonra artık o deneyimin bir benzerini her yaşadığında öncelikle hafızasında var olan kayıtlı eski bilgileri zihninden getirip, eski bilgilerden farklı olan yeni detaylar için ekleme yaparmış. Düşünsenize şu an oturmakta olduğunuz evinize yeni taşındığınızda her oda, her eşyanın yeri, her şey size o kadar yeniydi ki; hepsinin yerini öğrenmek için her detayı tek tek incelediniz, belleğinize kazıdınız. Bunca zaman o evde vakit geçirdikten sonra artık eve, eşyaların yerine o kadar alıştınız ki; düğmeyi hiç aramadan ışığı açıyorsunuz. Hiç bakmadan masaya bir şeyler koyuyorsunuz, karanlıkta yatağınıza zorlanmadan yatabiliyorsunuz.Tüm bunlar için hiç beyninizi yormuyorsunuz. İlk deneyimlerde insan beynini her detayı belleğine atabilmek için yorarken, daha sonrasında zaten bu bilgiler belleğinde olduğu için beynini fazla yormaz. İlk deneyimlerde her detayın tadını çıkarırız ve dolayısı ile zamanın yavaş aktığı hissine kapılırız, daha sonrakilerde ise her şey biraz da otomatik olduğundan zaman nasıl geçer fark etmeyiz bile. 

İlkler bu yüzden anlamlı ve önemli. Kendi ilklerinizi hatırlayın, o biricik ve eşsiz deneyimlerinizi: ilk okula başladığınız günü, ilk doğum günü partinizi, ilk hediyenizi, ilk arkadaşınızı, ilk aşkınızı, ilk hayal kırıklığınızı, ilk tatilinizi, ilk sevgilinizi, ilk işe başladığınız günü, ilk evinizi, ilk çocuğunuzu... Sonrasında beki de binlerce kat güzeline sahip olacağınız yüzlerce anınızı... Sonrasında yaşanan benzerlerinin hiç birisi o eşsiz ve biricik ilkinin yerini tutmadı ya hani. İşte hepsi belleğimiz yüzünden. İlk seferinde daha önce böyle bir şeyi deneyimlemediğimiz için her detayı hissederek ince ince yaşadık, sonrakiler ilkinin birer yansımasından öteye gidemedi o yüzden. İlki için belleğimizde açtığımız yere, diğerleri için sadece yenilikleri ve farklılıkları ekledik. Her yeni deneyimimiz ilkinden izler taşıdı bu yüzden. Asla ilki gibi hissedemedik, tamamen açık bir algı ile teslim olamadık. Hep önyargılı olduk.

Sizce de yeni deneyimlerimize haksızlık etmiyor muyuz?



0 yorum var :):

Yorum Gönder

top