Sorular sorular...


Kendimi bildim bileli yaşamı sorgular dururum. Aklınıza bile gelmeyecek şeyler hakkında sorular bulup sorabilirim. Bugüne kadar mantıklı cevaplar aldım mı? Hayır, hepsi havada kaldı tabii ki de. Ama yine de sormaktan vazgeçmiyorum, deli miyim ne? Son zamanlarda yine aklımı kurcalayan bazı sorular var. Soruyorum:

* Ben kendimim ama ne kendi çıplak sesimi duyabiliyorum, ne de bedenimi çıplak gözle görebiliyorum. Ben ben olmasaydım da başka biri olsaydım, acaba kendimle ilgili ne düşünürdüm? Sever miydim mesela?
* Herkes renkleri aynı mı görür, tatları aynı mı alır? Benim kırmızı gördüğümü başkası benim mavim olarak göremez mi mesela? Benim tatlı algıladığım bir şeyi başkası ekşi olarak algılayamaz mı? Belki de zevkler ve renkler mevzusu bundan kaynaklanıyordur kimbilir?
* İlk insandan bu yana varlıkların adları, yemekler vs. nasıl oluşmuş. Özellikle bu yemek mevzunu çok merak ederim. Mesela asma yaprağını sarma yapıp yiyoruz ama neden elma yaprağını yemiyoruz? Nasıl bilgeymiş atalarımız, lezzetli olanı biliyorlarmış.
* Hayatımızı tesadüfler mi yönlendiriyor? O gün anlık bir kararla orada olmayı seçmeseydim ve o kişiyle tanışmasaydım mesela, hayatım nasıl olurdu?
* Adem ve Havva cennetten kovulmasaydı nasıl bir yaşam sürüyor olacaktık?
* Beynimizin ancak sınırlı bir kısmını kullandığımız biliniyor, tamamını kullanabilsek dünya nasıl bir yer olurdu?
* Paralel evren denen şey var mı? Mesela bundan bilmem kaç gün önce benim yapmadığım bir tercihi yapan başka bir ben evrende bir yerlerde tercihinin sonucuyla başbaşa yaşıyor mu şu anda?
* Neden varız? Sınav için tamam ama sınav neden var? Neden yani bunca karmaşa, neden?
* Neden güzel olan her şey zararlı, ve yine neden her güzel şey çok hızlı bir şekilde sona eriyor?
* Bir de müzik nasıl güzel bir şeydir Allah'ım? Nasıl bulunmuş bu müzik?

Sorularımdan başka varsayımlarım var. Boş durdukça düşünüyorum, evet.

* Bence dünya gerçekte yok. Hepimiz bir rüyada yaşıyoruz. Allah bu dünyayı yaratırken ne biçimde yarattığını bilemiyoruz neticede. İşte bana göre rüya olarak yarattı. Her şey kafamızda. Dokunduğumuz, hissettiğimiz hiçbir şey gerçekte yok. Hani rüyada da her şeyi gerçekmiş gibi hissederiz ya, aynı dünya da öyle. Ölünce uyanacağız ve bitecek her şey. Gerçek dünyaya uyanacağız. (NOT: Hayır bu kanıya Inception izledikten sonra varmadım, küçüklüğümden beri böyle düşünüyorum.)

* Zamanda yolculuk? Buna da çok kafa patlattım. Einstein'dan Tesla'ya araştırmışımdır çok. Bence zamanda yolculuk mümkün. Ama beden olarak değil, bilinç olarak mümkün. Sonuçta ruh bedenin sınırlarından kurtulunca zamandan da mekandan da kurtulacak, özgür kalacak öyle inanıyoruz. İşte anlık bir transla bence bilinç olarak geçmişe ya da geleceğe gitmemiz mümkün. Deja-vu dediğimiz olgu da bundan kaynaklanıyor tamamen bence. Bu yolculuğu nelerin tetiklediğini araştırmam lazım.

* Işınlanma yakın bir gelecekte mümkün olabilir bence. Ama sadece cansız varlıkları ışınlayabiliriz gibi geliyor. Canlı bir organizmanın atomlarına parçalanıp, sonra kusursuz bir şekilde bir araya gelip eskisi gibi olacağına şahsen inanmıyorum ben.

Geçen hafta Sofie'nin Dünyası'nı okudum. Yıllardır okumak istiyordum ama ancak şimdi fırsat bulabildim. Oldukça sevdiğimi söyleyebilirim. Kitabı okuduktan sonra kendi sorularım aklıma geldi ve bu yazıyı yazmamı tetikleyen şey de biraz o kitap oldu sanırım. Özellikle sonu vurucuydu. Okuyun, okutturun derim...

Belki de bu soruları sormadan en iyisi denk geldiği yaşamak. Aşağıdaki öneriyi mi dinlesek ne dersiniz?


0 yorum var :):

Yorum Gönder

top